Geri

Hayat yolculuğu ve Ben

En sevdiğim eşya bilgisayar yok iken Daktilom idi. Onu da yine bir gazeteci arkadaşım kafası bozulunca 5’nci kattan aşağı atmış, mesleğe verip veriştirmişti. Şimdi en çok sevdiğim eşyam bilgisayarım. Çünkü yazıyorum, yazmaya devam ediyorum.

10:32:24 | 2022-11-20
Okan DİLEK
Okan DİLEK      okan.dilek@gazeteekip.com
Köşe Yazısını Sesli Dinle

Bir spor adamı hatta onun öncesinde bir çömlekçi ustasının çocuğu olarak, mahalle kültürü ile yetişen, sanırım son neslin insanıyım ben.

Hani, hangi kapıyı çalsan sana su, yemek verebilecek olan... Hani annenin babanın yerine koyduğun güzel komşularının olduğu, o güzel mahalle kültürünü dibine kadar yaşamış biriyim.

Klişe gibi gelebilir ama tek maaş ile dört kişilik bir ailenin sahip olacağı ya da olamayacağı bir çok eşyaya rağmen mutlu bir çocukluğum oldu benim. Hatta bisikletim olsun diye çok istedim. Bisikleti olanların peşinden koştum, hatta arkasından ittim bisikletlerini. Ama Bisiklet İl Temsilcisi oldum bir zaman sonra. Binlerce bisikletim oldu sonra.

Her istediğim olmadı belki ama bana gereken her şeye ulaştım bir şekilde. İnsan doyumsuzdur, bazen ne istediğini bilmez. Hatta çoğu zaman… İnsana koca bir gezegeni versen, gözü yandaki gezegene kayar. Babam, bu ayrımı ve doyumsuzluğun gereksizliğini çok derin bir şekilde anlattı bana. Babama ne kadar teşekkür etsem azdır.

Mahalle kültürü ile yetişen bir çocuk olarak oyun oynamayı hep sevdim. Bir şeyi kurgulamayı, doğaçlamayı, anlık oyunlar oluşturup günün tadını çıkartmayı. Bu beni sanata, yazmaya, okumaya itti hep. Çoğunluklu ağabeyim Hakan Dilek’i izlemem ve arkasından yürümem de etkili oldu. Hatta bu saplantı ve bağlılık bi gün beni öyle zor bir görev yapmama etki etti ki... Abim sınava girecek. Resim Bölümü’nde. Sınavda sandalyede oturan bir çocuk çizilecek. Ancak çocuk soyunmuş olacak. Orta 2 sınıftayım daha. Abim ille sen ol dedi. İstemediğimi defalarca söyledim. Sınavı öncesi gece annem uykudan uyandırdı;

- "Oğlum eğer abin senin resmini çizemezse sınıfta kalacakmış gitmen lazım.” Deyince annemi geçemedim ve o sınava gittim. Soydular beni. Sınav bitti benim Atakum Yerleşkesinde resim bölümü binasından kaçmam var… Her bir önünden geçtiğimde bu anıyı hatırlarım.

9 yaşımda karar vermiştim aslında ne olacağıma. Karar vermektir zor olan gerisi çorap söküğü gibi gelir. Hayalim, yazılarımla insana, insanlığa umut olmaktı. Hala da öyle… Yazdıklarım insanlığa ışık olsun istiyorum. Bir yol, bir hedef, bir türkü olsun istiyorum yazdıklarım. Bu yolda da mücadelem devam ediyor ve edecektir.
Lisede son sınıfa geldiğimizde üniversite sınav öncesi bir anket yaptılar bizlere. 80’e yakın soru. Hepsini cevapladım. Sonuç:
- Benim, halkla ilişkiler ve basın yayın iş koluna uygunluğum ortaya çıktı.
Hadi canım nerdeee benim basın yayında olacağım, işim bu olacak. Hayal gibi. Ben top oynuyorum aslanım. Transfer olacak bi kerem.
Sonra bir bulaştım ki tam 35 yıl aralıksız içinde oldum. Tozunu yuttun mu terk edemezsin derlerdi de inanmazdım. Tiyatro benim hep limanım olmuştur. Hatta bunun için Samsun Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Bölümü için sınava girdim. 30 kişi alacaklar. 15 müracaat var. Ama replik ve sahne sunumunu iyi yapamadığım için beni almadılar. Şimdi görseler 'Dizi'de bile oynuyorum. Yani kimin ne olacağı, ne olmayacağı belli olmuyor. Erken karar vermemek lazım aslında. Sonra Yaşar Gündem ile başlayan tiyatro serüvenim. Kardeşim benim o beni fark etti ve ne olup olmayacağımı anladı. Hala daha elimi tutar bırakmaz. Canım benim…
Tiyatro vesilesi bir ayrıcalıklı olduğunu gördüm. Öyle ya herkes sayfalar dolusu repliği ezberleyip sinema filmi gibi ortaya koyamaz. Daha da çok sarıldım. Yıllarca çocuk oyunları oynadım. Sonra ışıkta, sonra seste, sonra tanıtım ve organizasyon derken büyük oyunda rol aldım ki hikayesi kitap olur. Bizim Ünal tiyatro ile yüz oyun üzerinden anlaşınca yüzüncü oyunda Ordu'da bitti. Bindi arabaya gerisin geri Samsun'a döndü. Eee ana karakter yok. 40 günlük bir Türkiye turnesindeyiz. Kim oynayacak o rolü. Yaşar Gündem kardeşim benim yüzme derin yüzde öğrenilir diye attı beni sahneye. Önce üç sayfa atladım, sonra iki sayfaya indi, ardından 1 sayfa derken 'göç yolda düzelirmiş' sözünü burada öğrendim ve ana karakterde rol aldım. Sonra Radyo Kulüp Ercüment Abi, o da bizi fark edenlerden. Sağolsun nasıl konuşmamız gerektiği ve nasıl bir yayıncılık konusunda kahrımızı çok çekti. Onun bize tanıdığı fırsatlar ile diksiyonumuz da öyle kursa felan gitmeden çözdük. Şimdi Avrupa'nın ve Türkiye’nin tanınmış firmalarının film ve reklam görüntülerini seslendiriyorum.
İlk okuduğum kitap ne tuhaftır ki şimdi onun memleketine geldim. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ‘Ağlasun Ay Şafağı“ Orta ikide bu kitabı okudum. Ağır geliyordu elbette. 23 Nisan şiirleri okumam gerekirken ustanın kitabını zor bela okuyup bitirdim. Ve ne mutlu bana ki Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Ağlasun da ki evini ziyaret ettim, eşinin elini öptüm, hikayeyi, şiiri nerde yazdığını gördüm, öğrendim.

Orta okuldayken çok kötü bir yazım vardı. Hala daha öyledir. Öğretmenlerim okuyamaz beni çağırırlardı yanlarına, ne yazdığımı onlara anlatırdım. Yazma serüvenim ise gazetecilik mesleğine başlamam ile birlikte yol aldı. Hem Yazar oldum, Hem Okur.!

Anneme bir arkadaşı sormuş bizlere yüklediği ve duruşumuz ile ilgili; "Nasıl böyle oldular, nedir onlara verdiğin” diye…

Annem ise - "Onlara verdiğim tek şey sevgi” demişti.

İşte bu söz bana hayat boyunca yol haritam olacak bir rota oldu. Her yerde bu sözü kullanmaya başladım.
- Sevgiden başka sermayem yoktur. Tek sermayem sevgi

Kendime söylediğim en önemli motivasyon cümlem hep bu olmuştur. Mücadele etmekten bir an olsun vazgeçmedim. Siz de öyle yapın. Uyanmaksa amaç bitkiler de uyanıyor.

En sevdiğim eşya bilgisayar yok iken Daktilom idi. Onu da yine bir gazeteci arkadaşım kafası bozulunca 5’nci kattan aşağı atmış, mesleğe verip veriştirmişti. Şimdi en çok sevdiğim eşyam bilgisayarım. Çünkü yazıyorum, yazmaya devam ediyorum.

Bu yazı bitti burda ama yazının gerisi başka bir anlatıda…


okan dilek


Yazıyı Sesli Dinle